- Konu Başlıkları
- Aziz Sancar ile Bilimde Devrim – DNA Onarımının Keşfi ve Mirası
- Aziz Sancar’ın Hayatı: Mardin’den Nobel’e Uzanan Yolculuk
- DNA Onarım Mekanizmaları: Hücrelerin Yaşam Mücadelesi
- Kanser Araştırmalarına Katkısı ve Yeni Ufuklar
- Nobel Ödülü ve Küresel Bilim Dünyasına Etkisi
- Türk Bilim İnsanlarına İlham Olan Bir Bilimsel Figür
- Aziz Sancar’ın Türkiye’ye Katkıları
- Aziz Sancar’ın Mirası: Gelecek Nesillere Işık
Bilim tarihi, insanlığın kaderini değiştiren, karanlığa ışık tutan ve imkansız görüneni mümkün kılan kahramanlarla doludur. Bu kahramanlardan biri, Mardin'in Savur ilçesinin mütevazı topraklarından çıkıp bilimin zirvesi olan Nobel Ödülü'ne uzanan bir Türk bilim insanıdır: Prof. Dr. Aziz Sancar. Onun hikayesi, sadece olağanüstü bir bilimsel keşfin değil, aynı zamanda azmin, merakın ve vatan sevgisinin de destanıdır. Sancar, hücrelerimizin en temel yapı taşı olan DNA'nın sırlarını çözerek, özellikle kanser tedavisinde yeni bir çağın kapılarını aralamış ve adını bilim tarihine altın harflerle yazdırmıştır. Bu yazı, Aziz Sancar'ın ilham verici hayat yolculuğunu, DNA onarım mekanizmalarına dair yaptığı devrim niteliğindeki keşifleri ve Türk bilim dünyası için ne anlama geldiğini derinlemesine ele alacaktır.

Aziz Sancar ile Bilimde Devrim – DNA Onarımının Keşfi ve Mirası
Bilim dünyasını sarsan her büyük buluş, genellikle basit bir soruyla başlar. Aziz Sancar'ın sorusu ise şuydu: Canlı organizmalar, sürekli olarak UV ışınları, kimyasal toksinler ve diğer çevresel faktörler tarafından bombardıman edilen DNA'larını nasıl bu kadar kusursuz bir şekilde koruyabiliyor? DNA, yaşamın kodunu taşıyan bir moleküldür ve en ufak bir hasar bile genetik mutasyonlara, hücre ölümüne veya kontrolsüz hücre bölünmesi olan kansere yol açabilir.
Sancar’ın bilim sahnesine çıktığı dönemde, DNA'nın kendini onarabildiği biliniyordu, ancak bu mekanizmanın nasıl işlediği büyük bir gizemdi. Özellikle "Nükleotid Kesim Onarımı" (Nucleotide Excision Repair) olarak bilinen mekanizma, Sancar'ın temel odak noktası oldu. Yaptığı titiz ve yıllar süren deneyler sonucunda, hücrelerin hasarlı DNA'yı nasıl bir "moleküler cerrah" gibi tespit ettiğini, hasarlı bölgeyi nasıl kesip çıkardığını ve yerine doğru nükleotid dizisini nasıl yerleştirdiğini adım adım haritalandırdı.
Bu keşif, adeta bir devrim niteliğindeydi. Sancar, bu onarım mekanizmasında rol oynayan enzimleri ve proteinleri izole ederek onların işleyişini moleküler düzeyde aydınlattı. Bu, sadece temel bir biyolojik soruyu yanıtlamakla kalmadı, aynı zamanda genetik hastalıkların ve kanserin altında yatan temel mekanizmalara dair paha biçilmez bir anlayış sundu. Onun mirası, bugün dünya genelindeki laboratuvarlarda yürütülen sayısız araştırmanın temelini oluşturmakta ve gelecek nesil bilim insanlarına ilham vermektedir.
Aziz Sancar’ın Hayatı: Mardin’den Nobel’e Uzanan Yolculuk
Her büyük başarının arkasında zorlu bir yolculuk vardır. Aziz Sancar’ın 8 Eylül 1946'da Mardin'in Savur ilçesinde, okuma yazma bilmeyen ancak eğitime son derece önem veren bir ailenin sekiz çocuğundan yedincisi olarak dünyaya gelmesiyle başlayan hayatı, bu gerçeğin en somut kanıtıdır. İlköğrenimini Savur'da, lise eğitimini ise Mardin'de tamamladı. Gençliğinde futbola olan tutkusuyla tanınıyor, hatta bir dönem Genç Milli Takım denemelerine dahi çağrılıyordu. Ancak o, tercihini insanlığa hizmet etmekten, bilimden yana kullandı.
1963'te İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi'ne girdi ve 1969'da birincilikle mezun oldu. Mezuniyetinin ardından iki yıl boyunca memleketi Savur'da bir sağlık ocağında hekimlik yaptı. Bu süreç, onun insanı ve toplumu daha yakından tanımasını sağladı. Ancak içindeki araştırma ve öğrenme tutkusu onu daha farklı bir yola itiyordu. NATO-TÜBİTAK bursu ile ABD'ye gitme kararı aldı.
İlk durağı Johns Hopkins Üniversitesi oldu, ancak kısa bir süre sonra Dallas'taki Teksas Üniversitesi'ne geçti. Burada, moleküler biyoloji alanında yaptığı doktora çalışmasıyla bilim dünyasındaki yerini sağlamlaştırdı. Doktora sonrası çalışmalarını Yale Üniversitesi'nde tamamladıktan sonra, kariyerinin en verimli ve Nobel'e uzanan çalışmalarını yapacağı North Carolina Üniversitesi Biyokimya ve Biyofizik Bölümü'ne katıldı. Mardin'de başlayan bu olağanüstü yolculuk, azmin, kararlılığın ve bilime adanmış bir ömrün sonunda, 2015'te Stockholm'de Nobel Kimya Ödülü ile taçlandı.

DNA Onarım Mekanizmaları: Hücrelerin Yaşam Mücadelesi
Vücudumuzdaki trilyonlarca hücre, her saniye adeta bir savaş verir. Bu savaş, yaşamın kodunu taşıyan DNA'yı hasardan koruma savaşıdır. Aziz Sancar'ın aydınlattığı mekanizmalar, bu savaşın en kritik savunma hatlarını oluşturur. Peki, bu sistem nasıl işler?
Sancar'ın odaklandığı "Nükleotid Kesim Onarımı" mekanizmasını bir arama-kurtarma operasyonuna benzetebiliriz:
- Hasar Tespiti (Arama): Özel proteinler (gözcüler), DNA sarmalını sürekli olarak tarar. UV ışığının neden olduğu bir bozulma veya kimyasal bir maddeyle oluşan bir anormallik tespit edildiğinde hemen alarm verirler.
- Kesip Çıkarma (Kurtarma): Alarm üzerine "kesici" enzimler devreye girer. Bu enzimler, hasarlı bölgenin her iki tarafından DNA zincirini keserek, yaklaşık 24-32 nükleotidlik hasarlı parçayı yerinden çıkarır.
- Yeniden Sentez (İlk Yardım): DNA polimeraz adı verilen bir başka enzim, açılan boşluğa gelir. Karşıdaki sağlam zinciri bir kalıp olarak kullanarak, doğru nükleotidleri sırayla yerleştirir ve boşluğu doldurur.
- Yapıştırma (Tamamlama): Son olarak, DNA ligaz enzimi, yeni sentezlenen parçanın ucunu mevcut DNA zincirine bağlayarak onarımı tamamlar ve DNA'nın bütünlüğünü yeniden sağlar.
Bu mekanizmanın kusursuz işlemesi hayati öneme sahiptir. Eğer bu sistemde bir aksaklık olursa, DNA'da biriken hasarlar mutasyonlara yol açar. Bu mutasyonlar ise xeroderma pigmentosum gibi genetik hastalıklara veya kansere zemin hazırlar.
Kanser Araştırmalarına Katkısı ve Yeni Ufuklar
Aziz Sancar'ın keşifleri, kanser araştırmaları ve tedavisi için adeta bir dönüm noktası olmuştur. Kanser, temel olarak DNA'da meydana gelen mutasyonların hücrelerin kontrolsüzce bölünmesine yol açmasıyla ortaya çıkar. Sancar'ın çalışmaları, bu sürecin en başına, yani hasarın nasıl önlendiğine ışık tuttu.
Onun bulgularının kanser araştırmalarına başlıca katkıları şunlardır:
- Kanserin Temelini Anlamak: DNA onarım mekanizmalarının bozulmasının, birçok kanser türünün gelişiminde doğrudan rol oynadığını anladık. Artık belirli kanser türlerinin, hangi onarım mekanizmasındaki hatadan kaynaklandığını tespit edebiliyoruz.
- Tedavi Stratejileri Geliştirmek: Kemoterapi ve radyoterapi gibi geleneksel kanser tedavileri, kanser hücrelerinin DNA'sına kasıtlı olarak hasar vererek onları yok etme prensibine dayanır. Ancak bazı kanser hücreleri, çok güçlü DNA onarım mekanizmalarına sahip oldukları için bu tedavilere direnç gösterebilir. Sancar'ın çalışmaları sayesinde, bu onarım mekanizmalarını geçici olarak bloke eden (inhibe eden) ilaçlar geliştirilmektedir. Böylece kanser hücreleri, kemoterapiye karşı daha savunmasız hale getirilerek tedavinin etkinliği artırılabilmektedir.
- Kişiselleştirilmiş Tıp: Bir hastanın tümöründeki DNA onarım genlerinin analizi, o hastanın hangi tedaviye daha iyi yanıt vereceğini öngörmemizi sağlayabilir. Bu, "kişiselleştirilmiş tıp" çağında devrim niteliğinde bir yaklaşımdır.

Nobel Ödülü ve Küresel Bilim Dünyasına Etkisi
10 Aralık 2015, Türkiye bilim tarihi için unutulmaz bir gündü. Aziz Sancar, DNA onarımı konusundaki çalışmalarıyla İsveçli Tomas Lindahl ve Amerikalı Paul Modrich ile birlikte 2015 Nobel Kimya Ödülü'ne layık görüldü. Bu ödül, Orhan Pamuk'tan sonra bir Türk vatandaşının aldığı ikinci Nobel, bilim alanında ise bir ilkti.
Bu ödülün küresel etkisi büyük oldu. Sancar'ın çalışmaları, biyokimya ve moleküler biyoloji alanında temel bir dogmayı aydınlattığı için dünya çapında büyük takdir topladı. Üniversiteler, araştırma enstitüleri ve ilaç şirketleri, onun bulguları üzerine kurulu yeni projeler başlattı. Ancak ödülün en büyük yankısı şüphesiz Türkiye'de oldu. Aziz Sancar, bir anda tüm Türkiye için bir gurur ve ilham kaynağına dönüştü.
Türk Bilim İnsanlarına İlham Olan Bir Bilimsel Figür
Aziz Sancar, Nobel'i aldıktan sonra yaptığı konuşmalarda ve verdiği röportajlarda sürekli olarak gençlere seslendi. Onun en bilinen mesajı şuydu: "Çoğunuz politikayla ilgileniyorsunuz, lütfen bilimle de ilgilenin. Bilim sevdalısı olun." Bu basit ama güçlü mesaj, Türkiye'deki eğitim ve bilim dünyasında derin bir etki yarattı.
O, başarının sırrını zekadan çok çalışmaya bağladı: "Nobel'i alanların çoğu süper zeki insanlar değildir. Ama çok çalışan, inatçı ve idealist insanlardır." Bu sözleriyle, Mardin'den çıkıp dünyanın zirvesine ulaşmanın tesadüf olmadığını; disiplin, merak ve adanmışlıkla her şeyin mümkün olduğunu gösterdi. Genç Türk bilim insanları için ulaşılabilir, somut bir rol model haline geldi. Onun hikayesi, coğrafyanın bir kader olmadığını, doğru hedefler ve sıkı bir çalışma ile en büyük hayallerin bile gerçekleştirilebileceğini kanıtladı.
Aziz Sancar’ın Türkiye’ye Katkıları
Aziz Sancar, başarısının ardından ülkesine olan bağını asla koparmadı. Vatanseverliği ve Türkiye'ye olan sevgisi, sadece sözlerinde değil, eylemlerinde de kendini gösterdi.
- Nobel Madalyasını Anıtkabir'e Bağışlaması: Nobel Ödülü'nü aldıktan sonra yaptığı en anlamlı jestlerden biri, madalyasını ve sertifikasını Anıtkabir'e, Cumhuriyet'in kurucusu Mustafa Kemal Atatürk'e ithaf ederek bağışlaması oldu. Bu hareketiyle, başarısını Türk milletine ve Cumhuriyet'in aydınlanma devrimine adadığını gösterdi.
- Aziz & Gwen Sancar Vakfı: Eşi Gwen Sancar ile birlikte kurduğu vakıf aracılığıyla, ABD'de okuyan Türk öğrencilere destek olmakta, onlara barınma ve rehberlik imkanı sunmaktadır. "Carolina Türk Evi" projesi, bu çabaların en somut örneğidir.
- Türkiye'deki Konferanslar ve Ziyaretler: Nobel sonrası sık sık Türkiye'ye gelerek üniversitelerde konferanslar verdi, öğrencilerle ve bilim insanlarıyla bir araya geldi. Bilgi ve deneyimini cömertçe paylaşarak bilim kültürünün yayılmasına katkıda bulundu.
Aziz Sancar’ın Mirası: Gelecek Nesillere Işık
Prof. Dr. Aziz Sancar'ın mirası, sadece laboratuvarda aydınlattığı moleküler mekanizmalarla sınırlı değildir. Onun asıl mirası, bilimin evrensel dilini kullanarak bir ülkenin kaderine nasıl dokunulabileceğini göstermesidir. O, gelecek nesillere sadece bir bilimsel teori değil, aynı zamanda bir yaşam felsefesi bırakmıştır: Çok çalışmak, merak etmek, pes etmemek ve ülkesine hizmet etmeyi asla unutmamak.
DNA'nın kendini onarma yeteneği gibi, toplumlar da kendilerini iyi eğitimli, vatansever ve çalışkan bireylerle onarır ve ileriye taşır. Aziz Sancar, bu onarımın en parlak sembollerinden biri olarak Türk ve dünya bilim tarihindeki ölümsüz yerini almıştır. Onun Mardin'den Stockholm'e uzanan hikayesi, bilimin ışığına tutunan her genç için bir umut ve ilham kaynağı olmaya devam edecektir.